AHLÂK-I HASENE erleri, isnat değil ispat ehlinin arasından çıkarlar.
Onlar kendi kabahatlerini başkalarının yönlendirmelerine isnat etmezler tersine kendilerinin kusurlarıyla yüzleşerek onların üstesinden gelerek imanî duruşlarını ispat ederler.
AHLÂK-I HASENE erleri hayatın tüm karmaşıklığının Kur’an-ı Kerim ile çözümleneceğine inan kişiler arasından çıkarlar. Çünkü bilirler ki, vahyin hamili olan Fahr-i Kâinat Efendimiz hayatın tüm problemlerini Kur’an ile çözümlemiştir. Her türlü yaraya O’nunla neşter atmıştır.
AHLÂK-I HASENE erleri kendi hakikatini inşa edebilenler arasından çıkarlar.
Geminin bilinmediği bir coğrafyada Rabbimizden gemi inşa etme emrini alan Hazreti Nuh’un çevrenin
tüm aşağılamasına, alaylarına, dalga geçmelerine ve laf sokmalarına hiç aldırmadan tam bir güven
içinde emre uyması gibi güzel ahlak yolcuları da bu yolu izlerler.
AHLÂK-I HASENE erleri kendilerini dünya sevgi bağından kopararak kalbin huzuru olan huşûya niyet edip bunu gerçekleştirenlerin arasından çıkarlar.
Onlar tevazunun getirdiği kalbî sekinenin talibidirler. Şatafata iltifat etmezler.
AHLÂK-I HASENE erleri yörüngesini sabitlemiş ve bunda karar kılmış insanlar arasından çıkarlar.
Onlar duygu durumlarına, içinde bulundukları olumlu veya olumsuz şartlara, nefsani ve şeytani çekimlere göre istikamet değiştirmezler. Rüzgârla birlikte savrulmazlar.
Çıkarlarına uygun yönelimler göstermezler.
AHLÂK-I HASENE erleri hak ile batılı birbirinden tefrik edebilmiş insanlar arasından çıkarlar. Bu iki kavram onlar için iki ayrı damar gibidir. Karışmazlar. Karışamazlar.
Bilgili olmanın hazzını ve kendisine getirdiği şerefli itibarı gördükçe bu yolda ilerler.
Zamanla küçük bile olsa çevresi genişler.
Elde ettiği sosyal doyumu muhafaza etmek hatta geliştirmek için buna vakit ayırır.
Açısını yeni öğrendiği bilgilerle geliştirir. Söylemi değişir, ifadeleri netlik kazanır. Muhayyilesi zenginleşir.
Kendi hakkını veremeyen elbette başkalarının da hakkını veremeyecektir. Hayatın hakkını veremeyecektir. Bu ise tam bir manevi kaos olacağından yaşamın tüm trafiği karışacaktır. Hâlihazırda olan budur zaten.
AHLÂK-I HASENE erleri iletişim konusuna önem verenler arasından çıkarlar. Çünkü hayatın tümü kendi içinde ve farklı bağlamlarda sürekli temas halinde olmayı gerektirir. Kişi ister istemez iletişim halindedir. Kimi yerde ileten kimi yerde de iletiyi alandır.
AHLÂK-I HASENE erleri, şahit ve müşahit konusunda doğru dengeyi tutturan insanlar arasından çıkarlar. Bu mesele onlar için çok mühimdir zira hayatın kalbinde aktif olarak yer almakla eşdeğer bir durumdur.
AHLÂK-I HASENE erleri sabit bir asla sahip olmanın kıymetini bilenler arasından çıkarlar.
Onlar için pergelin değişmeyen ayağı budur
AHLÂK-I HASENE erleri kalbine vakıf olanlar arasından çıkar. Zira kişinin kalbine vâkıf olmamasının başına türlü belalar getireceğinin idrakindedirler.
AHLÂK-I HASENE erleri bu prensibi fark edip gereğini yerine getirenler arasından çıkarlar.
Kişinin müşâhedesi mücadelesi kadardır.
AHLÂK-I HASENE erleri kendisini hatalı ilişkilendirme marazından kurtarmış kişiler arasından çıkar.
Bu husus onlar için o kadar hayati ve bağlayıcıdır ki, bir an olsun akıllarından çıkarmazlar.
AHLÂK-I HASENE erleri iman ettikleri kitabın muhteşem bir yüzleşme kitabı olduğunun bilincine erenler arasından çıkarlar. Onlar İlahi Kitabı haşa bir nevi ansiklopedi gibi ihtiyaç halinde bakılan bir bilgi kitabı olarak gören değil her türlü yüzleşmeyi sağlayan bir bilinç kitabı olduğunun bilincindedirler.
AHLÂK-I HASENE erleri gidişatını düzgün tutma hususunda ciddi olanlar arasından çıkarlar.
Bu mesele onlar için çok önemlidir zira belirleyicidir.