Bir işin içinde niyet edilmiş Hakkın rızası yoksa, hünerin olsa ne yazar. Ayrıca o durumda sahip olunan beceriye hüner denilmez çünkü hüner olumsuzluk içermez esasen. Olsa olsa buna cerbezeli bir kandırmaca denir. Ki, ziyandır.
Bedenin taşıdığı yük gözle görülür fakat bir de dilin söyleyemediği bizi içten içe yoran, yıpratan duygu yüklerimiz vardır. “Nasılsın?” sorusu sorulmaz ama cevabı beklenir.
Dün anneler günüydü. Kimi için çok özel, kimi için sadece kapitalist sistemi besleyen sömürücü bir güç, kimi içinse acılıydı. Her evlat içinde farklı bir duygu taşıdı.
Ne yazık ki bazı insanlar sevilmeden büyümez, görülmeden büyür
Sabır, zamana yayılmış bir dik duruştur. Beklemek değildir sadece .Yıkılmadan beklemektir.
Dışarısı karışabilir. İnsanlar sırt dönebilir. Dualar gecikebilir. Hayat üstüne üstüne gelebilir. Fakat senin içinde sarsılmaz ve devrilmez bir inanç vardır ki sabır bunu gerektirir.
Sadakat, dışarıya verilen bir söz değil içeride sapmadığın dosdoğru bir yoldur. Bu yolun ayrımlarına yönelmediğinde , önünü göremesen bile dümdüz devam ettiğinde adı sadakat olur.
Doğruyu görmek başka, doğruyu yaşamak bambaşka bir şeydir. Çünkü doğruyu görmek bilgi ister. Ama doğruyu yaşamak cesaret ister. Ve şunu asla unutmamak gerekir. Doğruyu bildiği hâlde susanlar, yalanın çeperinde yaşarlar.
Merkez, boş bir nokta değil, sağlam taşlarla örülmüş bir varlık halidir. Ve bu taşların her biri bir erdemle yükselir.
Bazısı bizi dimdik ayakta tutar . Doğruluk ve cesaret gibi.
Her insan düşebilir. Bazen yorgun hisseder. Hepimizin zayıf anları olur. Korkabiliriz. Elimizin kolumuzun bağlı olduğunu hissedebiliriz. Bu hayatın doğasında var. Eksik ve noksan yaratılmış varlıklarız neticede bununla yüzleşemesek de.
Merkezlenmek, içsel huzurla karıştırılan o sahte sükûnet değildir. Dağılmamış bir benliğin kendi ağırlığını taşıyabilmesidir. Rüzgâr nereden eserse essin, senin yönünü dışarısı değil, içeride kurulmuş bir hakikat terazisi belirler.
Dürüst olalım. Bugün hem toplumsal hem bireysel olarak yaşadığımız tüm sorunların sebebi çoğu zaman sadece ekonomik değil, sadece siyasi değil, sadece teknolojik de değil. Bugünün en büyük meselesi köklü ahlaki çürüme. Bu çürümenin iki ana taşıyıcısı var bana göre: fitne ve fücur.
Çünkü her sınav, sabırla yoğrulmuş bir teslimiyetle, bizi hakikate ve O'na daha da yaklaştıran bir çağrıdır.
Çünkü her sınav, bizi olgunlaştıran, sabırla ve imanla yoğrulduğumuz bir dönüşüm vesilesidir.
İlk gece olgunlaşma sürecidir. Güneş ışığının yokluğudur. Hakkın ve hakikatin var olduğu ama görülemediği zamandır. Pusulasız, yönsüz hissederiz. Aklımızı kullanamayız bazen. Doğru ve yanlışı
ayırt edebilme kabiliyetimizin sınandığı bu yerde gece, hakikate hamiledir.
Kendilik bilincine göre “Merkezlenmek”, bireyin kendi iç dünyasına, düşüncelerine, duygularına ve deneyimlerine odaklanarak, kendini anlama ve eylemlerini doğruya sevk etme sürecidir.
Kendi ayaklarımıza vurduğumuz prangalardır bahanelerimiz.
Kabulün aklî zorluğu, nefsin inatçılığı, bilincin örtüsü, aklın ise savunma kalkanıdır.
Algıların kilidi, hakikate karşılık kalbin delâletidir.
Bir ilişkiyi ayakta tutan şey, ortak hikâyeler değil, bu hikâyelerin içinde saklanan duygulardır.
Alışkanlıklar hayatımız boyunca var olacak, düzenli ve sürekli bir biçimde kendini gösterecek. Asıl mesele düşünce ve niyetlerimizin saflığını ölçebilecek gücü kendimizde bulabilmektir.