ANNENİN GÖLGESİNDE

ANNENİN GÖLGESİNDE 
HATİCE FAHRUNNİSA

Dün anneler günüydü. Kimi için çok özel, kimi için sadece kapitalist sistemi besleyen sömürücü bir güç, kimi içinse acılıydı. Her evlat içinde farklı bir duygu taşıdı.  
Ne yazık ki bazı insanlar sevilmeden büyümez, görülmeden büyür. Kendisinden bir şey istenmeden değil, hep bir beklentinin içinde… Her adımı, her sözü, bir annenin onayına bağlanır. Anne gülümsüyorsa doğru yoldadır, surat asıyorsa hata yapmıştır. Ve çocuk bunu anlamadan taklitle öğrenir: “Ben olduğum gibi olduğumda değil, onun görmek istediği gibi varsam kabul edilirim ancak.” Buna psikolojide maternal narsizm denir. Yine ne yazık ki öğrenilmemesi gereken dersi öğreten bir gölgedir.
Maternal narsizme, annenin çocuğunu bağımsız bir birey olarak değil, kendi değersizlik duygularını telafi eden bir yansıma, bir aracı nesne olarak görmesi de denebilir. 
Narsistik anne, kendi benliğini çocuğu üzerinden inşa eder. Onun başarıları annenin gururu, hataları annenin utancıdır. Çocuk sevilmez, temsil eder. Anne empati kurmakta zorlanır. Duygusal ihtiyaçları çocuğun ihtiyaçlarının önüne geçer. Evlat bir birey değildir onun gözünde. Sadece varlığının bir uzantısıdır. 
Aşırı kontrolcüdür mesela böyle anneler. Çocuk aksini yapmaya görsün, sevgisi itaatle şartlı hale gelir.
Onay ve imaj odaklıdır. Toplumdaki görünürlük, toplum tarafından onaylanmak ve kabul görmek içsel bağdan önemlidir.
Çocuk için bu, görünmeden var olmaya çalışmak demektir. Birey olmaya değil, rol oynamaya çağrılmıştır. Ve çocuk bunu gerçekten oyun zanneder.
Maternal narsizmin çocuk üzerindeki etkisi genellikle derin ve uzun solukludur. Bu etkiler bazen açık travmalarla değil, görünmeyen ama içe işleyen acı izlerle kendini belli eder. Elbette bu işin okulunu okumuşlar daha güzel açıklarlar. Fakat kendilik bilinci yolunda yaşamı sorgulayan kişinin de bunları gözden geçirmesi elzemdir.
Kendisini annesini mutlu edememiş olarak gören bir çocuk düşünün. Bu kişiler yetişkinliğinde de insanları memnun etmeye çalışır. Kendi arzularına değil, başkalarının beklentilerine göre yaşar. Bu şekilde yürüyen şartlı bir sevgi ile onaylandıklarını zannederler. 
Çocukluklarında da yetişkinliklerinde de “Ben kimim?” sorusunu sormadan önce “O benden ne istiyor?” sorusuna cevap verir. Bu da benlik gelişiminde bir bölünmeye yol açar. Gerçek benlik bastırılır, uyumlu benlik öne çıkar. Dolayısıyla sevgiyi koşula bağlı öğrenen birey, her ilişkide aynı denklemi tekrar eder: "Beni sevmesi için doğru davranmalıyım." Bu, duygusal bağımlılığın temelidir. Ve muazzam bir kişilik erozyonuna sebep olur.
Bir başkasının gölgesinde büyüyenler, güneşe çıksa bile kendi rengini tanıyamaz. Kendi isteklerine yabancılaşır, karar almakta zorlanır, içsel boşluk hissiyle mücadele eder dururlar.
İyileşme, annenin değişmesiyle değil, kişinin annesinden kopamayan iç sesiyle yüzleşmesiyle başlar. Bu süreç kolay değildir çünkü narsistik bir annenin çocuğu olmak, genellikle sadakatin travmayla karıştığı bir kimlik yapısı yaratır. Mümkün müdür bu? Evet, mümkündür. 
Her iyileşme, yara izinin adını koymakla başlar. “Annem beni sevmedi” değil, “Annem, beni kendi ihtiyacına göre sevdi” diyebilmek, duygusal gerçeğin ilk kabulüdür. Sonrasında sınır koymak gelir. Bu da tefritte olan bir kişi için sıçrama tahtasıdır. Çünkü anne ile kurulan duygusal bağ sağlıksız bir şekilde iç içe geçmiş travmalar içerir. Bu nedenle, kişinin sınır koymayı öğrenmesi, anneyle değil kendiyle olan ilişkisinde mesafe kazanmasıdır.
Sonrasında kendini duymaya başlayan “Ne istiyorum? Ne hissediyorum? Neler beni ben yapar?” sorularını sorar ve tekrar anlam kazanmaya başlar.
Bu süreçte elbette öfke patlamaları olacaktır. Kızgınlık, bastırıldığında depresyona dönüşür. Ancak öfkeyi tanımak ve annesinin eksikliklerini çocuğun görevi gibi taşımaktan vazgeçmek, iyileşmenin kapısını açar.
Kendilik bilinci, dış sesleri susturup kendi merkezinden konuşabilmektir. Bu süreçte kişi şunu öğrenir. “Ben, bir annemin beklentisinden ibaret değilim. Ben, kendim için varım.” 
Maternal narsizmden çıkabilenler yorgun ama derin insanlardır. Sevilmeyi hep bir ödül gibi gördükleri için, çoğu zaman kendi değerlerini geç keşfederler. Fakat bu keşif, geç olduğu kadar güçlüdür de. 
Kendini bilen kişi ilişkilerinde daha dengeli olur. Çünkü gölgede büyüyenler güneşi iyi tanırlar. 
Ve eğer güneşi kendi içinde yakmayı öğrenirse, geçmişin en karanlık gölgesi bile ona yol olmaya başlar.

Yazıyı Beğen :     1
Paylaş :