Malum, hayat bilgi çağı. Çabucak ulaşabiliyoruz elhamdülillah, ne kadar şükretsek az. Rabbim teknolojinin kolaylığı vesilesiyle yağdırıyor. Çabuk ulaşıyoruz da ne oluyor sorusu: Ne işimize yarıyor bu kadar şey? Her şey hakkında konuşan gevezelere döndük.
Başımıza gelen hadiseleri küçük bir test gibi düşün istersen, büyük bir test ya da imtihan. Her ne olursa olsun, bizim bir şeyleri anlayıp keşfetmemiz için büyük bir fırsat gibi bak. Yoksa kolaya kaçarak yarattığın başka bir acınası kahraman için değil.
"Kirlenmek güzeldir" diye bir reklam sloganı vardı. Kulağa, kontrolcü ve temkinli ya da sürekli iyi görünmek gibi alışkanlıklarınız varsa pek de hoş gelmeyebilir. Ancak bu tutumun sizi sürekli gergin ve huzursuz bıraktığını düşününce, hayatı bu şekilde yaşamak yerine kendinizi biraz rahat bırakıp "kirlenmek" gerçekten de güzel olabilir.
“Nerdesin, ben neredeyim? Neden bu kadar uzak düştük? Hep oradaydım, görmeyip kafanı çevirdin. Sana fırsat verdim; hep başın ağrıdı ve öfkeliydin, halsizdin ve başka şeylere zaman harcadın vakit geçsin diye. Kulağında ‘ben’ diyorsun ezanı beklerken. Halbuki miden de ve eski alışkanlıklarına döneceğin anı beklemekte.”
Belki de samimi olmayı yanlış anlıyorum; olamaz mı ? Bal gibi olur ya da karşı taraf bunun ne olduğunu bilemez. Sen, ona içten, paylaşımlı olarak yaklaştığında, karşı taraf bunun tam anlamını kavrayamadığı için, senin gibi duygularını döktüğünde kendinden bir şeyler açık ettiğine inanır ve bu durumu örtbas edecek, adeta üstüne geçecek bilgi peşine düşer.
Başımıza gelen hadiseleri bir lütuf olarak görmek faydalı olabilir. Çünkü bizi bir yere taşıyorlar. Aksi takdirde akıllanmıyoruz ki! Hepimiz çocukluk yaşadık, en son tokadı yemeden kendimize gelemiyoruz. Adeta belleğimizi temizleyip sayfamızı yenilemek zorunda kalıyoruz kendimize gelmek için bu ilkel davranışı geliştirmeyi bir türlü öğrenemedik.
Bazıları, farkında olarak veya olmadan, bir alışkanlık haline getirdikleri tuhaf davranışlarla özellikle ucu açık konuşmalar yaparlar. Öyle bir cümle söyler ki, eğer zayıflık göstersen hemen üstüne çıkar ve tepinmeye başlar. Ya da seni kendini kötü hissettirecek bir tuzağa çeker.
Ben niye seyahat edeyim ki bu kadar bağım varken? Otur evinde be ya!" Anca kandil gecesi üç beş kişi bir araya gelip uyuklayarak dua eder, dağılırız. "Yarın da iş var zaten, işler de birikti," gibisinden.
Şimdi dikkat ediyorum da, Hezarfen Çelebi ile de dalga geçmişlerdi uçacağım dediğinde. Çünkü düşünce yapışır kalırsın. Bu kadar korkusu olan biri nasıl miraç yaşar? Nasıl dininden zevk alır?
Farkındalığı artan insanlar için hayatın eskisi gibi olmayacağı aşikâr. Kaçınılmaz bir gerçek: Attığınız her adım artık tanburda basacağınız tel gibi olacak.
Söyle ey mihri münevver, sen gerçekten o yolda yürümek istiyor musun? Bu kararı vermene sebep olan ne?
Bazen bu yolculukta şu soru geliyor aklıma, Küçük Prenses:
Ben kul olarak Allah’a güveniyor muyum? Yoksa o karanlık ormanda "Nasıl yürüyeceğim?" diye mi düşünüyorum? Ya da gördüklerim karşısında nasıl samimi kalabilirim?
Senin hiç uyanamadığın bir vakit, benim göz yaşlarım toprağa karışmış olacak.
Ey kendinde büyük bir cevher taşıyan insan adayı! Eğer baharda açmak istiyorsan,durup titremen gerek.
Mirac’tan dönen Nebi gibi.
Rabbin sana bu zamanlarda daha fazla "Benimle vakit geçir," diyor. "Gel, soframızda daha fazla yiyip içelim. Gitme, ne yapacaksın o bok çukurunda? Otur, dinlen, kendin ol. Anlat derdini, dök gözyaşlarını, sileyim.
Sevmişiz hükümlerimizi. Zanlarımıza, hayallerimize tutunmuşuz aşkla kendimizin çok ötesinde. Büyük bir sevdamız var bir türlü bırakmadığımız. Harika bir dost, yaren olmuş bize hallerimiz. Kıymetlimiz, ebedi dostumuz, tutunacağımız tek dal yaşadığımız ve kimsede olmayan o yüksek haller...
İnsan bazen kaybolmuş hissediyor. Hele bir de alışık olmadığı bir koşuşturmanın içine dalınca. Kontrolsüz bir şekilde cereyan eden hadiseler karşısında, bir anda yağmur gibi yağıyor her şey.Burada tehlikeli olan, Hak gibi gözüken olayların içinde Hakk'ı unutmak doğrusu