Her insan düşebilir. Bazen yorgun hisseder. Hepimizin zayıf anları olur. Korkabiliriz. Elimizin kolumuzun bağlı olduğunu hissedebiliriz. Bu hayatın doğasında var. Eksik ve noksan yaratılmış varlıklarız neticede bununla yüzleşemesek de.
Merkez, boş bir nokta değil, sağlam taşlarla örülmüş bir varlık halidir. Ve bu taşların her biri bir erdemle yükselir.
Bazısı bizi dimdik ayakta tutar . Doğruluk ve cesaret gibi.
Doğruyu görmek başka, doğruyu yaşamak bambaşka bir şeydir. Çünkü doğruyu görmek bilgi ister. Ama doğruyu yaşamak cesaret ister. Ve şunu asla unutmamak gerekir. Doğruyu bildiği hâlde susanlar, yalanın çeperinde yaşarlar.
Sadakat, dışarıya verilen bir söz değil içeride sapmadığın dosdoğru bir yoldur. Bu yolun ayrımlarına yönelmediğinde , önünü göremesen bile dümdüz devam ettiğinde adı sadakat olur.
Sabır, zamana yayılmış bir dik duruştur. Beklemek değildir sadece .Yıkılmadan beklemektir.
Dışarısı karışabilir. İnsanlar sırt dönebilir. Dualar gecikebilir. Hayat üstüne üstüne gelebilir. Fakat senin içinde sarsılmaz ve devrilmez bir inanç vardır ki sabır bunu gerektirir.
Bir işin içinde niyet edilmiş Hakkın rızası yoksa, hünerin olsa ne yazar. Ayrıca o durumda sahip olunan beceriye hüner denilmez çünkü hüner olumsuzluk içermez esasen. Olsa olsa buna cerbezeli bir kandırmaca denir. Ki, ziyandır.