ACİZLİKLE YÜZLEŞMEK VE ÖLÜM FARKINDALIĞI
ACİZLİKLE YÜZLEŞMEK VE ÖLÜM FARKINDALIĞI
HATİCE FAHRUNNİSA
Elbette tamamını değil lakin kopyalamış bir hayatı yaşıyoruz sanki. Basitlikle sadeliğin ayrımını yapmadan, akıl yürüttüğümüz konularda verdiğimiz hükümler gerçek olmadığı halde gerçekliğimizi oluşturuyor bir süre sonra.
Aciz kalıyoruz duygularımızı, düşüncelerimizi ifade etmekte. Su gibi dupduru cümleler kurmuyoruz bile isteye. Dolayısıyla zekanın hükmü altında itidalle buluşamıyor davranışlarımız.
Bakışlarımızda hüznün, hayal kırıklığının, ulaşamamanın ızdırabı saklanıyor zannediyoruz. Sanki hiç görülmüyor, bilinmiyor, okunmuyormuş gibi…
Cesaretimizi kaybettiğimiz anlardaysa savunmaya geçip dürüstlüğümüzü yitiriyoruz. Neticede doğruluğu unutturuyor acizliğimiz.
Üzülmekten korkan yanımızı susturmaya çalışırken panikleyip beklentiler silsilesi üzerinde parendeler atıyoruz. Bu defa da emanete riayeti unutturuyor acizliğimiz.
Güvensizlik prangasına sıkışan kalbimiz iyimserliğe ulaşamıyor. Nereye ait olduğumuzu bile unutup muallakta kalıyor ve marifete gözümüz kapalı bir şekilde ihlas ve tevekkülü arıyoruz. Hem hassas hem suçlayan hem saygılı hem de saldırgan davranarak hayrın ve şerrin eylemlerimize bağlı olarak Allah’tan geldiğini bile unutturuyor nereye koyacağımızı bilemediğimiz acizliğimiz.
Canımız sıkılınca “Güç ve kuvvet ancak yüce ve büyük olan Allah'a aittir” diyoruz, amenna. Izdırap dinince ise küçük dağları ben yarattım modunda vaazlar verip, hatta bunu kendi çıkarımız ve tatminliğimiz için kullanıp, tevhit ehliymiş gibi bizi gösteren maskelerimizi takıveriyoruz. Vakar tanımından çok uzak bir eziklikle -ki hem ifrat hem tefrit hallerinde mevcuttur- Allah’a imanı unutturacak seviyelere ulaşıyor acizliğimiz.
Neler yapar acizlik bize?
Merhameti, cömertliği, şahsiyetli olmayı, hayayı, yumuşaklığı unutturur acizliğimiz.
Şu anı unutturur. Tıpkı bir oyun gibi nerede, kiminle ne yapıyorsun, farkındalığını yitirir insan.
Sabrı unutturur. Ahireti unutturur.
Ölümü unutturur, hesabı unutturur acizliğimiz.
Yani yaşamın her anında, kendimizi aciz hissedebileceğimiz durumlarla karşılaşırız ve farkındalığımızı yitiririz. Beklenmedik bir kayıp, üstesinden gelemediğimiz bir zorluk veya kontrolümüzün dışında gelişen olaylar karşısında çaresizlik duygusu kaplayabilir içimizi.
Bu acizlik hissi, bir bataklığa saplanmış gibi hissetmemize, umutsuzluğa ve motivasyon eksikliğine yol açabilir.
Ancak bu duygularla yüzleşmek, sandığımızdan çok daha güçlü bir dönüşüme yol açabilir. Ki ölüm zaten bir nevi dönüşüm demektir. Bir düşünce zihnimizde ölür ve bir başka düşünce ile yola devam ederiz. Hayatımız sürekli bir dönüşüm halinde velhasıl. Ölüm farkındalığı, bu durumun pozitif yönde anahtarıdır diyebiliriz.
Ölümü ve ötesini düşünmek ilk bakışta ürkütücü ve moral bozucu gibi görünse de aslında bize her zaman paha biçilemez bir bakış açısı sunar. Sonlu olduğumuz gerçeğini kabul etmek, bize zamanın değerini ve her anın kıymetini hatırlatır.
Gerçekten ne istediğimizi ve hayatımızdan ne beklediğimizi sorgulamamıza imkân verir.
Gücümüz ne kadarda sınırlı aslında. Bunu kabul etmek de bir o kadar zor. Her şeyi kontrol edebileceğimizi zannediyoruz. Her zaman istediğimizi elde etmeyi arzuluyoruz. İşte sürekli özgürlükten bahsetmemin nedeni bu. Değiştiremeyeceğimiz şeyler için kendimizi heba ediyoruz. Bunu anladığımızda enerjimizi ve çabamızı, gerçekten değiştirebileceğimiz şeylere yönlendirebilmek de bir dönüşüm ve ölüm ötesi farkındalığıdır.
Şükrü beraberinde getirir bu farkındalık.
Sahip olduğumuz her şey için, sevdiklerimiz için, sağlıklı olduğumuz için ve her yeni güne uyandığımız için şükretmemizi sağlar. Mutluluğumuz artar, huzurlu hissederiz.
Acizlik hissi, bir zayıflık değil, insan olmanın doğal bir parçasıdır.
Aciz hissedebiliriz ama zayıf davranamayız.
Bu duyguyu kabullenmek ve ölüm farkındalığıyla yüzleşmek, bizi daha güçlü, dirençli ve mutlu bireyler haline getirebilir.
“Ölüme bakıyorum, çünkü bana nasıl yaşanacağını öğretiyor.” Jung
Resim A Sun-Lit Forest with a Roe Deer Heinrich Böhmer (German, 1852 - 1930)
Yorumlar