ÂLEM VE ÇEVRE İLİŞKİSİ BİR AHLÂK MESELESİDİR…

Allah, insanın da içinde bulunduğu tabiatı canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte bir düzen ve kusursuz bir denge içinde yaratmıştır.

Yeryüzündeki tüm canlıların yaşantılarını sürdürebilmesi için en ideal şartlar yaratılmışken kendisine akıl verilmiş olan insan tutum ve davranışları ile eko sisteme ne yazık ki her an zarar vermeye devam ediyor.

Allah, insana diğer canlılardan ayrı olarak düşünme melekesi vermiş ve bu sayede insan, diğer canlı ve cansız varlıkları idare edip onlardan yararlanma imkânına sahip olmuştur.

Âraf Sûresinde “Sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçimlikler verdik” âyeti insanın çevre üzerinde üstün konumda olmasına değil aksine yardımcı olması anlamına geldiğini daha güzel vurgulayamazdı.

Kuran’da düşünen insanlar için  bunun gibi yaklaşık 1300 kadar kevni âyet geçer.

İbrahim Sûresi’ndeki “O Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı” mealindeki âyette ise insanın faydasına kılınmış olan nimetlerin bir bakıma efendisiymişiz gibi yanlış yorumlanması da insan - çevre ilişkisinde yanlış zemin hazırlayan bir zihniyetin ürünüdür.

Farz edelim ki âyetin gerçek mânâsı insana efendilik veriyor. Bunun içinde Sevgili Peygamberimiz (sav) “Efendinin kavmine hizmet ettiği” hadisini hatırlatmadan geçmek istemem.

Müslüman, dünya nimetlerinden yararlanırken sınırsız ve sorumsuz bir tüketim anlayışıyla hareket edemez. Aksine, bütün hareketlerini Allah’ın emrine göre yapmak zorundadır.

Kur’an-ı Kerim’deki konuyla ilgili âyetler, insanın âlemle ve çevreyle ilişkisinin, bir ahlâk ve iman meselesi olarak değerlendirilmesini gerekli kılar. Başka ifadeyle İslâm ahlakı ve özelde çevre ahlakı, insan Allah, âlem ve insan anlayışından bağımsız düşünülemez.

Fıtrat dini olan İslam, insanın imanı ile tutum ve davranışlarının, dolayısıyla ahlakının tam bir bütünlük ve tutarlılık içinde olmasını öngörür. Kur’an’da sık sık “İman eden ve salih amel işleyen” tamlaması geçer. Bunu konu açısından ele aldığımızda da, hem imanıyla hem de çevresiyle uyum içinde olan Müslüman kimliğine sahip olarak ahlaki bir tutum sergilemeliyiz. Bize verilen her türlü nimet için içinde bulunduğumuz çevre için yaratana şükretmek, sorumluluk duygusu içinde hareket etmek zorundayız.

Bizler bu sistemin sahibi ve efendisi değil sadece bir parçasıyız.  Ancak günümüzde insanın çevreye karşı sorumluluk bilincini önemli ölçüde yerine getirdiğini ne yazık ki dile getiremiyorum.

Çevre sorunu olarak gördüğümüz her durum- ki şu an yangınlar gündemde- ne yazık ki bizlerin günümüzde doğayı kendimiz gibi canlı görmememizden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

Peki, böylece bizler Allah’ın mülkünde emanete hıyanet etmiş olmuyor muyuz?

Sahip olduğumuz tüm bilgiyi yine bilimin koyduğu etik değerlere uygun olarak kullanmayıp tabiatı istismar etmekte kullanmış sayılmıyor muyuz?

Tabiat bizim hissedebildiğimiz manevi düzlemden soyutlayarak mekanik bir sistem olarak algılanmasının sebebi bizlerin egoist yapısından başka bir bakış olamaz.

Çevremizdeki tüm canlı ve cansız nesnelerin Allah’ın kevni âyetleri değil de sanki insanın yaşaması, gününe mutluluk katması için yaratılmış bir görsel tablo olarak görülmesi, âleme emanetçi halife olarak değil de hâkim olma düşüncesiyle yaklaşılması sınırsız üretim ve tüketimi hedefleyen bir teknoloji anlayışı, içinden çıkamayacağımız sorunlarla karşı karşıya kalmamıza neden oluyor.

Görünen o ki çevre sorunlarının sadece teknolojik önlemler çözemedi.

Yasal düzenlemeler yeterli değil.

Ve her şeyden önemlisi bunun ahlaki bir mesele olduğu anlaşılamıyor.

Kâinatı okunması gereken kitap olarak gören Kitab-ı Kâinat olarak isimlendiren bir ecdadın torunları olarak sebep her ne olursa olsun en kısa zamanda tabiata verdiğimiz zararın farkında olmamız gerek.

Velhasıl bütün bunlara tek sebep bizlerin sadece insan merkezli yaklaşımı ile hareket ederek doğada bir hâkimiyet kurma çabası içine girmiş olmamızdır.

Bunun sonucunda da ekolojik sistemi tahrip ettik.

Yangınlarla çevrelenen her yanımızın sorumluluğunu almak da bir o kadar zor gelse de çözümü ellerimizde.

İnsan kendini tabiatın yıkıp yağmalayıcısı değil, her daim tabiatı koruyup geliştirmekle görevli bir emanetçi olarak kabul etmelidir.

Yazıyı Beğen :     3
Paylaş :