ZAYIFLIK DEĞİL İNSANLIĞIN İFADESİ

ZAYIFLIK DEĞİL İNSANLIĞIN İFADESİ
HATİCE FAHRUNNİSA

Hassasiyet, bizlerin en derin ve en güçlü duygusal ifadelerinden biridir. Çoğu zaman kendimize ait
sınırları aştığımız ve tefrite düştüğümüz de olmuyor değil. Bu durumda farkındalığı elden bırakmadan
kendimize ait sınırları çizmemiz gerekiyor ki bu noktada hassas insanın adı kendini yönetebilen insan
oluyor. Tam aksi de malumunuz egoistliğe kadar varabiliyor.
Ancak pek çok kültürde ve çevrede bu değerli özellik zayıflıkla eş anlamlı hale gelmiştir. Oysaki
hassasiyet, aslında bir erdem ve insanlığın en güzel bir ifadesidir. Tabi ki duygusal dengeyi korumak
kaydıyla.
Duygusal zenginliğin işareti olan ve insan ilişkilerini derinleştiren hassasiyetin her birimizin içindeki
gücü keşfetmemize yol açan yönleri ve bununla birlikte potansiyel zararları olduğunu günlük
yaşamımızda muhakkak gözlemliyorsunuzdur.
Yaşadığımız olaylar karşısında duygular ile içsel anlamda ya da dışarıdan çevremize tepkiler veririz.
Hassasiyet bu noktada kendi duygu ve deneyimlerimizi kabullenmemizi sağlar. Duygularımızı inkâr
etmek veya bastırmak yerine onları anlamaya ve ifade etmeye odaklanarak içsel gücümüzü
keşfedebiliriz. Bu konuda zayıfsak yani hassasiyetin aşırı ucundaysak bile avantaja çevirmemiz
mümkün.
Elbette bu çok kolay değil ve çoğumuz bu durumun gelişmemiz hususunda bir rolü olduğunu bile
düşünmeyebilir. Fakat kendi duygularını anlamak, sorun çözme ve empati gücümüzü de artırır.
Ahlaklı ve kendini bilen bir birey olma yolunda ilerliyorsak eğer, başkalarının duygularını anlama ve
empatiyle yaklaşma yeteneğimizi de güçlendirmemiz gerekir. Bu güç, daha derin ve anlamlı insani
ilişkiler kurmamıza da olanak tanır.
Tam da bu noktada hassasiyet ile empati ayrımını yapmamız gerekiyor. İlişkilerimizde sosyal
becerimizi tanımlayan empati , başka birinin duygu ve deneyimlerini anlamaya paylaşmaya
çalışmaktır. Bu başkalarının perspektifinden bakabilme, onların duygusal durumunu anlamak ve
desteklemek becerisini içerir ki bizler için muazzam bir şahitliktir. Fakat dikkat edilmesi gereken
durumun altını çizmekte yarar var ki bu da kişinin içsel diriliğinden vazgeçmemesi ve kendi
merkezinde kaymaması halidir.
Hassasiyet ise duygusal ve çevresel etkilere karşı duyarlı olma durumudur. Aşırıya kaçmadan pozitif
ve negatif duyguların derinlemesine hissedilmesini içerir. Ancak bu duyarlılık kıvamında tutulmalı,
abartılmamalıdır.
Aksi halde aşırı hassasiyetin, duygusal enerjimizi hızla tüketmesi söz konusu olur. Yorgun, tükenmiş ve
enerjisiz hissederiz.
Kalabalık veya yoğun sosyal ortamlardan kaçmamıza da neden olabilir. Sosyal ilişkilerimiz sınırlanır ve
kendimizi izole ederiz.
Aşırı hassas bireyler karar vermekte zorlanırlar. Hatta bir konuda karar verirken aşırı düşünme
eğilimindedir ve bu kararsızlık sürekli bir tereddütte yaşamalarına neden olabilir. Dolayısıyla stres ve
endişe seviyeleri artar. Bu da fiziksel hastalıklara neden olabilir. Baş ağrıları, mide problemleri ve kas
ağrıları gibi… Kişi zamansal olarak hangi etkiyi alıyorsa bu göz önünde bulundurulmalıdır.
Stresle baş etme konusunda zayıflayan hassas kişiler, olası tehlikeleri sürekli düşünme eğiliminde
olabilirler. Bu durum kişide duygusal denge kaybına neden olur. Bu bizim oldukça önemsediğimiz bir
konu olmalıdır. Çünkü duygu dengesizliği yanlış algıya ve yanlış eyleme neden olabilir.
Kendine güvensizliğinde eşlik ettiği bu süreçte hassasiyet özelliğini daha olumlu ve dengeli
yönetmeye çalışmak önemlidir. Bu sebeple hangi konularda aşırı hassas olduğumuzu ve başkalarının
duygularına karşı aşırı hassasiyetin bize negatif getirisinin bilincinde olmamız gerekir.
Bu konuda kendilik bilincine erişmek için kişisel sınırlarımızın ihlaline izin vermememiz en önemli
konu olmalı. Başkalarının duygularını aşırı içselleştirip, kendi ihtiyaç ve sınırlarımızı ihmal etmememiz
yine bir o kadar önemli.
Başkalarının duygusal ihtiyaçlarına aşırı odaklanmak bazen bağımlılık benzeri bir duruma da yol açar.
Farkına bile varmayız. Niyet hayır olsa da kişi bunu bir ego tatmini haline getirebilir. Bir başkasının
mutluluğunu sağlama arzusu bizim mutluluğumuza engel oluyorsa bu durum ayrıca incelenmeli
demektir.
Duygusal yükleri taşımak kolay değildir. Büyük bir enerji gerekir. Zamanla tahammülsüz ve
tükenmişlik hissi de baş göstermeye başlar.
Ancak iyimser bir bakış açısıyla , kendinin efendisi olarak anlamaya ve hissetmeye çalışmak bizi
dengede tutar.
Allah hiçbir kuluna zulmetmez. Her şeyden önce Allah’a iman demek, O’na güvenmek demektir.
Yaratıcıya güvenen bir kişinin de merhametinin bizlerden daha büyük olduğunu bilmek bu
hassasiyetimizi dengeler.
Allah bizden zayıflık değil, insaniyet ve bunun gereklerini yüce kitabımızın ilkelerine uyarak yerine
getirmemizi bekler.
Vesselam.

 

Yazıyı Beğen :     2
Paylaş :