POPÜLERLİK KERVANINDA KENDİNİ YİTİRENLER

POPÜLERLİK KERVANINDA KENDİNİ YİTİRENLER
SERKANT DERVİŞOĞLU

Ah dünya, bitmeyen istekler çeşmesinde boğulmak için yaratıldık sanki. Gittikçe maddi dünyanın sahte yalnızlığında kayboluyoruz. Her an değersizlik ve yetersizlik içerisinde boğulmayı bekleyen mahkûmlar gibi yargılanıyoruz sosyal hâkimler karşısında. Bitmeyen sahte kimliğin kanıtlama derdi ve performans sergilemek zorunda kalışımız, gittikçe yıpratıcı bir dip dalga gibi bizi bir yerden başka bir yere savuruyor. Bunun bu kadar yıpratıcı olması korkunç bir afet sanki. Güzelim yerlerin yanması gibi, o kadar sene gıpta edilen bir yerin bir anda küle dönüp milletin burun kıvırdığı bir yere gelmesi… Bu şehir daha ne yapabilirdi ki sanki?

Modern hayatın bu kadar hedonist olması ve yapılanların kalıcılığının bir nefes kadar kısa sürmesi korkunç değil mi, Küçük Prens?

Dijital bağımlılık ve olmadığın bir yaşantıyı yaşıyormuşçasına sadece para üzerinden biçilen bir yaşam tarzı ve statü, enteresan bir yer değerlendirmesi değil mi? Şimdi sen de “yeni mi fark ettin kardeşim” diyebilirsin.

Bana şu çok tuhaf geliyor: haz peşinde koşanların şu bilinç durumu... Dedim ya, bir nefes kadar kalıcılığı az ve çabuk unutulması. Halbuki bir nefes bile seni var eden şeyi taşır; var olan nefesinle sensin. Peki bu şükürsüzlüğü bu kadar çabuk unutuyorsun da olumsuz bir olayı neden bir türlü çabucak atlatamıyorsun? Nerede senin haz peşinde koşan, Golden Retriever tarzı salyalı hırsız dostu duruşun?

Her detayı hatırlayışın... Açgözlülükle haksızlığa uğramış gibi hissediyorsun. Şahsına yapılmış saldırıyı veya tamamen senin zannından ibaret olan egoist, ayağı yere basmayan şekilde kurduğun vehimlerinle sürekli konuşarak olayı köpürtmen ve gündemde tutma çaban... Aslına bakarsan bu da çok hazcı bir davranış sanki.

İnsanlar arasında enteresan bir psikolojik savaş var; kendiyle olduğu kadar etrafıyla da bir üstünlük savaşı. Kimse dürüst değil. Kimse derken, evet, gerçekten herkes. Yani aynaya bakıp “Yahu ben ne saçmalıyorum?” demiyor. “Neden desin?” diyebilirsin. Dikkat ediyorum, ikidir “demek istiyorsun”; söyle rahatla Küçük Prenses.

Sosyal çevrede eskisi gibi lisede ki popülerlik savaşı devam ediyor. Koskoca adamlarda bile... Sıkılmadan önde gözükeceğim diye girdikleri sayısız sirk kıyafetiyle türlü türlü oyunlar sergileyerek gelen izleyicilere eğlenceli vakit geçirtme derdindeler.

Yeri geliyor ata binip takla atıyor, yeri geliyor ayıyla dövüşüyor, yeri geliyor palyaço oluyor, yeri geliyor kendine bıçak fırlatıyor.

Sürekli duygu durum bozukluğu gibi saçma bir adrenalin ve haz peşinde koşarak, bir ekstrem spor gibi hayat yaşıyorsun.

Biliyoruz ki yeni yaşam tarzları, insanları maymun etme üzerine... Daha fazla ceplerine nüfuz etme peşinde. Tabii bunun yolu, kalpleri eğip bükerek bir fitne yuvasına çevirmesi lazım ki, sen de sürekli rahatlamak için hâlden hâle girip bununla en güzel performansı sergileyerek tatmin yaşamanın onayını etrafından alarak hayatına devam edebilesin.

Allah’ım, ne oluyor böyle? Hadi anlıyorum, başkaları bir rahat bırakmıyor da biz de çok kaşınıyoruz. Biz de kendimizi rahat bırakmıyoruz. Bu ne idüğü belirsiz güruh, hâlâ “Dinlere mi inanıyorsun?” diyor. Kendilerinin oluşturdukları temelsiz ama argümanlarını tamamen dini bilgilerden aldıkları yeni saçma inanışlarla bunları destekleyerek ne kadar havalı olduklarını göstermeleri...

Nerede dürüstlük, nerede erdem, nerede cesaret? Bunlar kutsal metinlerdeki peygamber kıssaları mı olacaktı? Onlara has davranışlar olarak tarihte yer mi alacaklardı? Ne acı değil mi bu?

En son ne zaman kendine karşı dürüst oldun? Ve bu dürüst hâlin nedeniyle yüzleştiğin senle, üzerine çöken suskunluğun karşısında sahte kimliklerinden tiksindin?

Hayatında bir değeri olmayan insanlar için girdiğin sayısız şaklabanlıklar... Bir gün, o ipte canbazlık yaparken artık bedeninin bu saçmalığı kaldırmadığında, kendini bıraktığın bir anlık dikkatsizlikten dolayı düşmeyi mi bekleyeceksin?

Yazıyı Beğen :     0
Paylaş :