KISMET İSTEKTİR

KISMET İSTEKTİR
SEVGİ KELEŞER

Ve saf arzunun aynasıdır.
“Kısmet istektir” ifadesi hem kadere hem iradeye aynı anda dokunan, oldukça derin bir cümle.
Kısmet… Hepimizin dilinde; “Kısmetse olur”, “Kısmet değilmiş”, “Kısmeti kapanmış” “Kısmet beklemek”… Peki anlam derinliğine hiç indiniz mi? Çok azımız derinini anlamıştır.
Çoğu zaman kısmeti dışarıda bir yerlerde arıyoruz. Bir iş kapısının açılmasında, içinde yaşayacağımız evi seçebilmekte ya da sevdiğimiz kişinin bir “ben de” demesinde. 
Çoğu zaman da kısmetin dışarıdan gelmesini bekliyoruz. Belki de o yüzden biz insanlar hep bekliyoruz; bir haber, bir mesaj, bir işaret… Beklemek, bazen umut gibi görünse de eğer isteğin kökü sağlam değilse insanı tüketen bir bataklığa dönüşebilir.
 Ama aslında kısmet içimizden doğan bir şey, önce içimizde başlıyor: İstekle, niyetle ve yürekten bir çağrıyla.
Kimimiz için “kısmet” onun peşine düşmektir, kimimiz içinse beklemektir. Ama çoğu zaman unuturuz: Kısmet, sadece gelen değil, istenendir. Daha da önemlisi, saf arzuyla istenip niyet edilen şeydir.
Ben bu yazıyı yazarken, bir kalbin beklentisiyle oturdum masaya. Bu beklentiyi bekleyişte, fark ettim ki; bu bekleyiş, sadece pasif bir sabır değilmiş. Bu, içimde büyüttüğüm niyetin, inancın ve kendi değerimi anlama çabamın bir parçasıymış.
Kısmet, sadece gelen değil. Gelmeyene rağmen kalbini açık tutabilmekmiş.
Çünkü kısmet bazen “evet” ile gelir, bazen de “hayır” la kendini gösterir. Ama ikisi de yüreğine inen bir isteğin cevabıdır. 
Kısmet, Allah’ın senin kalbine düşürdüğü arzuya verdiği cevaptır.
Astrolojiyle ilgilenmeye başladığımdan beri fark ettim ki, “kısmet” dediğimiz şey gökyüzünde de yankı buluyor. Jüpiter, bolluk ve fırsatları temsil eder; ama ancak biz onun ışığına yüzümüzü dönersek. Satürn ise bize der ki: “Sen bu kısmeti gerçekten istiyor musun? O hâlde önce emek vereceksin, sabredeceksin, kendinle yüzleşeceksin ve tüm bu süreçte sana kendini gerçekleştirmek için ihale edilen işlerin bedelini akledip, sana ait olan kısmın hakedişini yapacaksın.” 
Gökyüzü asla tesadüflerle çalışmaz.
Gerçek kısmet, bu iki gezegenin dengesinde saklıdır: Niyet + Emek = Kısmet.
Benim de bu süreçte yaşadığım tam olarak bu. Hem umutla beklemek hem de içsel emeği vermek. Bazen düşünüyorum. Eğer bir insanı çok istersek, bu istek kısmete dönüşür mü? Cevabım şu. Eğer o istek sadece karşı tarafla ilgili değil de kendimizle ilgiliyse… Evet. Çünkü gerçek kısmet, sadece birine kavuşmak değil, o kişiyle kendimizi bulabilmek, o aynada kendi değerimizi fark edebilmektir. 
Çünkü birini istemekle, ona tutunmak arasında fark var. Ve tutunduğun şey arzu değilse, korkudur, alışkanlıktır, kaybetme endişesidir. Ama saf arzu, bunlardan arınmıştır. Saf arzu; bir kişiyi, bir sonucu değil; o kişiyle yaşanabilecek hakiki duyguyu ister. Ve işte kısmeti çeken tam da budur. Kalpten, özgürce ve hiçbir şarta bağlı olmadan duyulan o derin çağrı.
O, ruhun “hazırım” deyişidir. 
Kapı eşiklerinde beklediğim zamanlar gözümün önünde geldi. Bir kapı aralanmadan önce, bir kalp arzu eder. Bir şeyin kısmet olması için, önce onun hayalini kurmamız, içtenlikle istememiz gerekir. Dualar da istekle başlar. Ama sadece istemek yetmez; bazen bir adım da atmak gerekir. İşte o an kader ile irade bir yerde buluşur. Kısmet burada doğar.
“Kısmetse olur” derken bile farkında olmadan istek barındırırız o cümlede. Çünkü her dilek, evrene fısıldanan bir niyettir. Her niyet, bir yolculuğun başlangıcıdır. Yani kısmet, tesadüf değil; arzunun, sabrın ve hareketin meyvesidir.
Ancak hayatın cilvesi şudur. Her istenen şey kısmet olmaz. Ve her kısmet de ilk başta istediğimiz şey gibi görünmez. Bazen aradığımız başka bir şeyin suretinde gelir. Ve zamanla anlarız ki, belki de en çok istediğimiz şey, bizim için en hayırlı olan değilmiş.
Ve galiba artık şunu daha iyi biliyorum. Kısmet bir lütuf değil, bir buluşmadır. Kendi iç yolculuğuyla evrenin cevabının buluşması… Astrolojide tutulmalar, kadersel dönüşüm kapılarıdır. Özellikle Ay tutulmaları, duygusal bağları kesip içsel gerçeğe açılan pencere gibidir. 2024 sonu ve 2025 başındaki tutulmalar bende tam da bunu yaptı.
Gözümü açtı. Kalbimi kırarak fark ettirdi. Ama belki de bu farkındalık, beklediğim tüm mesajlardan daha anlamlıydı. Çünkü artık biliyorum. Kısmet bir kişi değildir. Kısmet, sana kendini unutturmayan şeydir. Ve eğer birini isterken kendinden vazgeçiyorsan, o zaten senin kısmetin değildir. Çünkü bazı kısmetler de vedadır. Ve bazı arzular sadece sana kendini hatırlatmak için gelir.
Astroloji ile ilgilenirken yolum Muhyiddin İbnü’l-Arabî ile de kesişti. : ) Kendisi ünlü bir islam düşünürü, yazar, şair ve tasavvuf ehlidir.
Tasavvufi derinlikte” Kısmet” mevzusunu ele aldığımda; İbnü’l-Arabî’nin şu sözü ile karşılaştım;
“Her kul, Rabbine ait olan bir ismin mazharıdır. Ve her niyet, o ismin aynasında tezahür bulur.”
İbnü’l-Arabî’ye göre varlık, Allah’ın isimlerinden birinin yeryüzünde görünür hale gelmesidir, açığa çıkmasıdır. Her şey, İlahi İrade’nin meydana çıkarmasıdır. Ve bu açığa çıkış, sadece kaderin çizilmiş bir planı değildir; insanın kalbindeki niyetle birlikte işleyen, karşılıklı bir yaratım hâlidir. Aslında o şey, sende senden önce Allah tarafından istenmiştir.
Bu bakış açısında İbnü’l-Arabî’ye göre “kısmet”; dışarıdan rastgele gelen bir lütuf değil, senin özünde saklı olan İlahi ismin bir yansımasıdır. Saf arzu ise, kalbin Allah ile olan bağından doğan, kirlenmemiş bir yönelmedir. Eğer bir şeyi tüm benliğinle, arınmış bir istekle yani saf arzu ile istiyorsan o istek, zaten sende saklı olan bir hakikatin açığa çıkmasıdır.
İbnü’l-Arabî’ye göre arzu edilen şeyin kendisi değil, o şeyde açığa çıkan eden hakikat değerlidir. Bu yüzden bazı arzular ulaşmak için değil, uyanmak içindir.
Sen birine kavuşmak istersin ama aslında o arzunun içinde seni Allah’a yaklaştıracak bir fark ediş vardır.
Ve bu fark ediş, kısmetten daha kıymetlidir.
Çünkü o seni kendinle ve Rabbinle buluşturur.

Sevgi yle 
 

Yazıyı Beğen :     1
Paylaş :